top of page

 

      2. TÜRKLER ARASINDA İSLAM’IN YAYILMASINDA ETKİLİ OLAN BAZI ŞAHSİYETLER

  1. EBU HANİFE

   Ebu Hanife’nin asıl adı Numan b. Sabit’tir. Ebu Hanife künyesidir. İslami ilimlerdeki derin bilgisi, üstün zekası ve içtihatta öncü       konumunda olması gibi sebeplerden dolayı kendisine en büyük imam anlamına gelen “İmam-ı Azam” denilmiştir. Ebu Hanife699     senesinde Kufe’de doğmuş, 767 senesinde Bağdat’ta vefat etmiştir.

    Ebu Hanife, ticaretle uğraşan varlıklı bir ailenin çocuğudur. Kendisi de uzun bir süre ticaretle meşgul olmuş, kumaş ticareti yapmıştır.   İmam-ı Şa’bi’nin yönlendirmesiyle ilim tahsiline yönelmiştir. En önemli hocası, 18 yıl boyunca ilim tahsil ettiği dönemin tanınmış   bilginlerinden olan Hammad b. Ebi Süleyman’dır. Kur’an-ı Kerim’i küçük yaşta ezberlemiş; Arap dili, kıraat, akait, kelam, tefsir, hadis gibi   temel islami ilimleri öğrenmiştir. Özellikle fıkıh ve akait alanında uzmanlaştı ve bu alanlardaki görüşleriyle İslam dünyasında derin etkiler   bıraktı. Akait alanındaki görüşlerini içeren eseri, Fıkh-ı Ekber adını taşımaktadır. İmam Züfer, İmam Ebu Yusuf, İmam Muhammed gibi   pek  çok öğrenci yetiştirmiştir.

   Asıl şöhretini fıkıh alanında kazandı. Bu konuda ortaya koyduğu içtihatlarıyla geniş halk kitlelerini etkiledi. İmam-ı Azam’ın öncülüğünde   başlayan ve talebelerinin gayretiyle gelişip yaygınlaşan fıkıh ekolü, Ebu Hanife’ye nispetle “Hanefi Mezhebi” olarak isimlendirildi. Dünya   üzerindeki pek çok ülkede Müslümanlar, ibadetlerini ve günlük hayatlarını Hanefi Mezhebine göre sürdürmektedir. Ülkemizde de halkın   büyük bir bölümü Hanefi Mezhebine mensuptur. Onun  hoşgörülü, ılımlı ve pratik din yorumu, halkımızın İslam dininin gereklerini kolayca   yerine getirmesinde önemli rol oynamıştır.

İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin türbesi-Bağdat

 

    2.MÂTURÎDÎ

   Mâturîdî, bugünkü Özbekistan sınırları içinde bulunan Semerkant’ın Mâturid köyünde 853 yılında dünyaya gelmiştir. Yine aynı yerde 944 yılında vefat etmiştir. Dönemin tanınmış âlimlerinden ilim öğrenmiştir. Kelam, tefsir, fıkıh ve mezhepler tarihi gibi ilim dallarında eğitim almıştır. Kelam ve akait alanlarındaki görüşleriyle ön plana çıkmış ve meşhur olmuştur.

  İmam Mâturîdî, İslam inançlarının sistemli bir şekilde ortaya konulmasında, sapkın görüşler karşısında savunulmasında, akıl ve nakille temellendirilmesinde İmam Eş’ari ile birlikte en önemli önemli rolü oynamıştır. Onun görüşlerine dayanan Mâturîdîlik, günümüze kadar varlığını sürdüren iki büyük itikadi mezhepten biridir. Kelam alanında Kitabu’t-Tevhid ve kitabu’l-Makâlât, tefsir alanında ise Te’vilâtü’l-Kur’an en önemli eserleridir

.

  İmam Mâturîdî, akla önem verir. Ancak akıl her zaman mutlak doğruyu bulamayabilir. Bu sebeple onun bir kılavuza ihtiyacı vardır. Bu kılavuzda peygamberlere gelen vahiydir. İmam Mâturîdî, hem akla hem de nakle yani Kur’an ve sünnete önem verir. İslam inanç esaslarını akıl ve nakil temeline dayandırarak açıklamaya çalışır. Ona göre Allah’ın varlığı ve birliği, peygamberlik, cennet ve cehennemin varlığı hem akıl hem de nakil ile açıklanabilir. İnsan, kendisine peygamber gönderilmese de Allah’ın varlığını bilmek ve Yüce Yaradan’a iman etmekle yükümlüdür. Çünkü kâinattaki mükemmel düzen ve varlıklar arasındaki eşsiz uyum, Allah’ın varlığını ve birliğini açıkça ortaya koymaktadır.

   3. ALİ er-RIZA

   Müslümanlığın Türkler arasında yayılmasında Peygamberimiz’in (s.a.v.) soyundan gelen bazı şahsiyetlerin de rolü olmuştur. Bunlardan biri olan Ali er-Rıza, Şiilikte çok önem verilen ve masum olduğuna inanılan on iki imamın sekizincisidir. Asıl adı Ali b. Musa b. Cafer’dir. Onun, 765 veya 768 yılında dünyaya geldiği, 818 senesinde de vefat ettiği belirtilmektedir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) soyundan gelmektedir ve on iki imamdan yedincisi olan İmam Musa Kâzım’ın oğludur. Halkın büyük saygı gösterdiği, ilim ve takva sahibi bir kişiliğe sahip olan Ali er-Rıza, kendisini ilme adamış, siyasetten olabildiğince uzak durmaya gayret etmiştir. Mescid-i Nebi’de ilim meclisi kurup dersler okutmuş, fetvalar vermiştir. Halife Me’mun onu veliaht tayin etmiş, önce bunu kabul etmek istememişse de ısrarlar karşısında mecbur kalmıştır. Olayı öğrenen Bağdat’taki Abbasoğulları Me’mun’u görevden alıp amcası İbrahim b. Mehdi’yi halife seçmişlerdir. Bunun üzerine Me’mun, yanında Ali er-Rıza olduğu hâlde Bağdat’a doğru harekete geçmiştir. Yolda Ali er-Rıza hastalanmış ve vefat etmiştir. İyi huylu, alçak gönüllü ve cömert bir insan olan Ali er-Rıza, az yer, az uyurdu. İlim ve ibadete çok zaman ayırırdı. Kendisine sorulan sorulara ayetlerle cevap verir, Allah’ın (c.c.) ayetleri üzerinde düşünülmesi gerektiğini söylerdi. Kur’an okumaya önem verirdi. Onun, Kur’an-ı Kerim’i kısa sürede hatmettiği belirtilmektedir. Özellikle fıkıh ve tıp alanındaki bilgisiyle ön plana çıkan Ali er-Rıza’nın başlıca eserleri Müsned, Sahifetü’r-Rıza, Fıkhu’rRıza, Risale fî Zehebiyye fî Usûli’t- Tıb’dır.(2) Emevilerin baskısından kurtulmak amacıyla Ehl-i Beyt’ten olan bazı kişiler Türk illerine göç edip buralara yerleşmişlerdir. Bu insanlar gerek yaşantılarıyla gerekse söylemleriyle çevresindekilere İslam dinini sevdirmişlerdir. Yüce dinimizin insanlığa hayat veren prensiplerini halka açıklayıp öğretmişlerdir. Böylece Türkler arasında İslam’ın yayılmasına katkıda bulunmuşlardır.
 

KİTABU'T-TEVHİD

İMAM-I MATURİDİ'NİN HAYATI

   

     4.AHMET YESEVİ

    Ahmet Yesevî, Orta Asya Türklerinin İslam’ı anlamasında ve yaşamasında çok önemli rol oynamış büyük bir düşünür, şair ve mutasavvıftır. XI. yüzyılın sonlarında, Batı Türkistan’daki Çimkent şehrine bağlı Sayram kasabasında doğmuştur. Babası, Hz. Ali’nin (r.a.) soyundan geldiği kabul edilen ve Sayram’ın tanınmış şahsiyetlerinden olan Şeyh İbrahim, annesi de Musa Şeyh’in kızı Ayşe Hatun’dur. Küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Ahmet Yesevî, ablası Gevher Şahnaz ile Yesi şehrine gelip yerleşmiştir. Burada tanınmış mutasavvıf Arslan Baba’nın ders halkasına katılmış, onun eğitiminden geçmiştir. Yesi’de kendini yetiştiren Ahmet Yesevî, dönemin önemli ilim ve kültür merkezlerinden biri olan Buhara’ya gelmiştir. Buhara’da büyük âlim ve mutasavvıf Yusuf Hemedâni ile tanışmış, ondan ders almıştır. 1140’ta hocasının vefat etmesinden sonra Yesi’ye dönmüş ve burada halkı irşat faaliyetlerine başlamıştır. Vefatına kadar Yesi’de irşat çalışmalarına devam eden Ahmet Yesevî’nin görüşleri ve manevi terbiye anlayışı, kendi adıyla anılan Yesevîlik tarikatının temellerini oluşturmuştur. Sade ve etkileyici bir dille söylediği şiirlerine hikmet adı verilmiş ve onun şiirleri Divan-ı Hikmet adlı eserinde toplanmıştır. Hoca Ahmet Yesevî, 1166 senesinde Yesi’de vefat etmiştir. Türbe hâline getirilen mezarı buradadır. İyi bir medrese eğitimi alan Hoca Ahmet Yesevî; Arapça ve Farsçayı iyi biliyordu. Tefsir, hadis, fıkıh gibi ilimlerin yanı sıra tasavvufu da öğrenmişti. İnsanlara dinin hükümlerini, güzel ahlak ilkelerini, tasavvufun esaslarını, tarikatının adap ve erkânını öğretmeye çalışmak, İslam dinini Türklere sevdirmek onun başlıca gayesi olmuştur. Ahmet Yesevî, İslam dinini halka sade bir dille ve onların anlayacağı şekilde anlatmış, Türkler arasında yüce dinimizin benimsenmesinde, öğrenilmesinde ve yaşanmasında önemli rol oynamıştır. Onun fikirleri, yetiştirdiği öğrenciler vasıtasıyla Orta Asya’nın ve Anadolu’nun hemen her yerinde yayılmıştır. İlk Türk- İslam mutasavvıflarından biri olana Hoca Ahmet Yesevî, görüş ve düşünceleriyle Türk dünyası üzerinde derin tesirler bırakmış; Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli başta olmak üzere kendisinden sonra gelen pek çok düşünürü, mutasavvıfı etkilemiştir. Onun hikmetleri, Türkler arasında düşünce birliğinin oluşmasında çok önemli rol oynamıştır. Ahmet Yesevî, Allah (c.c.) sevgisi ve Peygamber (s.a.v.) aşkıyla dolu bir insandı. Hikmet adı verilen şiirlerinde de Allah’ın (c.c.) emirlerini, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünnetini insanlara açıklamıştır. Nitekim onun Divan-ı Hikmet’i, Kur’an ve sünnetin âdeta bir açıklamasıdır. Kendisi de bunu şöyle açıklamaktadır:

            “ Benim hikmetlerim hadis hazinesidir.

               Kişi pay götürmese bil habistir.

               Benim hikmetlerim Sübhan’ın fermanı,

               Okuyup bilsen Kur’an’ın anlamı." 

    Ahmet Yesevî, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünnetine, yoluna son derece bağlı bir insandı. Hatta Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefat ettiği 63 yaşına ulaştığında, ondan fazla yerin üstünde kalmayı kendisine yakıştıramamış, tekkesinin avlusuna, toprağın altında bir çilehane hazırlatmış, vefatına kadar burada yaşamıştır.(1)

     

      5. AHİ EVRAN

     Ahi Evran’ın asıl adı, Nâsıruddin Mahmud Ahi Evran b. Abbas’tır. 1171 yılında Azerbaycan’ın Hoy kasabasında dünyaya gelmiştir. Hacı Bektaş Veli ve Mevlânâ ile aynı dönemde yaşayan Ahi Evran, ilk eğitimini, doğduğu yer olan Hoy’da almıştır. Daha sonra Mâverâünnehir bölgesine gitmiş, önemli âlimlerden ilim tahsil etmiştir. Akait, kelam, felsefe, tasavvuf, tefsir, hadis ve fıkıh alanlarında kendini yetiştirmiştir. Özellikle gençliğinde Ahmet Yesevî’nin talebelerinden tasavvuf eğitimi almıştır.

      Asya içlerinden Anadolu’ya gelen Ahi Evran, bir süre Denizli, Konya ve Kayseri’de ikamet etmiştir. Birçok şehir ve kasabayı dolaştıktan sonra Kırşehir’e gelip yerleşmiştir. Ömrünün sonuna kadar Kırşehir’de yaşayan Ahi Evran, burada vefat etmiştir.

     Ahi Evran, Ahilik teşkilatının kurucusudur ve debbağ (derici) esnafının piridir. Onun, kurulmasına ve yerleşmesine öncülük ettiği Ahilik teşkilatı, bir esnaf teşkilatı olmasının yanı sıra aynı zamanda dinî, ahlaki ve mesleki eğitimin verildiği bir okuldur. Ahiliğin ilkeleri, Türk ticaret geleneğinin yazılı olmayan kurallarını, bir başka deyişle anayasasını oluşturur. İş ve meslek yaşamının, ticaret hayatının ortak değerlerini ve ortak davranış kalıplarını belirler. Aynı zamanda esnaf teşkilatının dayanışma ve iş birliği içinde olmasını amaçlar. Samimiyet, iyi niyet, merhamet, saygı, dayanışma, hizmet, cömertlik, dürüstlük, kibir ve gururdan uzak olma, bencillik etmeme, güzel geçimli olma bu teşkilatta önem verilen başlıca ilkeler arasındadır.

      Kırşehir’de bulunan Ahi Evran Zaviyesi, Osmanlı Devleti’nde debbağların ve zanaat sahiplerinin merkezi durumundaydı. Ahî Evran Zâviyesi, XX. yüzyılın başlarına kadar esnaf zümresi üzerindeki etkisini devam ettirmiştir. Ahilik, Anadolu’da halkın birlik ve beraberliğinin kuvvetlendirilmesinde, toplumsal huzur ve güven ortamının sağlanmasında çok önemli rol üstlenmiştir.

     Ahi Evran, insanları dürüstçe çalışmaya, üretmeye, insanlara hizmet etmeye ve faydalı olmaya yönlendirmiştir. O, toplumdaki bireylerin her bir kesiminin bir sanat dalına yönlendirilmesi gerektiğini savunmuş ve bunun için çalışmıştır. Devletin de bu anlayışa destek vermesinin gerekliliğini ifade etmiştir. Böyle yapıldığında toplumun ihtiyaçlarının karşılanacağını belirtmiştir.

DİVAN-I HİKMET/ AHMET YESEVİ

AHMET YESEVİ'NİN HAYATI

Ahi Evran Türbesi/KIRŞEHİR

   

      6. HACI BEKTAŞ VELİ

      Hacı Bektaş Veli, XIII. yüzyılda yaşamış büyük Türk düşünürü ve mutasavvıfıdır. Asıl adı Bektaş’tır. Sonradan Hacı Bektaş Veli olarak tanınmış ve anılmıştır. Hayatı hakkında kaynaklarda ayrıntılı bilgiler bulunmamaktadır. Tahminen 1209 yılında Horasan’ın Nişabur kentinde doğduğu belirtilmektedir. Moğol İstilası sebebiyle Anadolu’ya göç eden Horasan erenleri arasında yer almıştır. 1271 yılında Nevşehir’e bağlı Sulucahöyük kasabasında (bugünkü Hacıbektaş ilçesinde) vefat etmiştir. En önemli eseri Makâlât adını taşır.

 

     Hacı Bektaş Veli’nin geldiği dönemde Anadolu’da halk zor durumdaydı. Anadolu Selçuklu Devleti’nde taht kavgaları ve parçalanmalar başlamış; siyasi, ekonomik ve kültürel düzen bozulmaya yüz tutmuştu. Horasan erenleriyle birlikte Anadolu’ya gelen Hacı Bektaş Veli, Antep ve Maraş’tan sonra Sivas’a uğramış, Kırşehir’e gelerek Sulucahöyük’e (bugünkü Hacıbektaş) yerleşmiştir. Burada düşünce ve felsefesini geliştirip yaymış, fikirleri ve sohbetleriyle geniş halk kitleleri üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Kısa zamanda tüm Anadolu’da tanınmış, görüşleri kalabalık halk kitlelerince benimsenmiştir. Onun felsefesi ve tasavvuf anlayışına dayalı olarak Bektaşi tarikatı ortaya çıkıp yaygınlaşmıştır. Hacı Bektaş Veli’nin sohbetinde ve dergâhında yetişen müritler Anadolu’nun dört bir yanına dağılmış, hocalarının görüşlerini halk arasında yaymışlardır. Sadece Anadolu’da değil, başta Balkanlar olmak üzere Anadolu dışında da İslam’ın evrensel ilkelerini ve Bektaşiliğin esaslarını anlatmışlardır. Bir Türkmen şeyhi olan Hacı Bektaş Veli, kendi adıyla anılan Bektaşilik tarikatının kurucusu kabul edilmektedir.

     Hacı Bektaş Veli bir Türkmen şeyhi olarak hem kendi cemaatine önderlik etmiş hem de Ürgüp yöresinde yaşayan Hristiyanlarla sıkı ilişkiler kurup onların İslam dinini benimsemesinde önemli rol oynamıştır. Ayrıca Şaman inancına mensup Moğolların İslam’ı benimsemeleri için de çaba harcamıştır

HACI BEKTAŞ VELİ'NİN HAYATI 

 

    7. MEVLÂNA CELALEDDİN-İ RÛMÎ

    Mevlânâ’nın asıl adı Muhammed b. Muhammed b. Hüseyin’dir. Celaleddin onun lakabıdır. Mevlânâ lakabı da onu yüceltmek amacıyla verilmiştir. Bu ifade, “Efendimiz” manasına gelmektedir. Bunun yanı sıra Mevlânâ, doğduğu şehre nispetle Belhî, hayatını geçirdiği Anadolu’ya nispetle Rûmî lakaplarıyla da anılmıştır. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi 1207 yılında Horasan bölgesindeki Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. 1273 senesinde de Konya’da vefat etmiştir. Görüş ve düşünceleriyle insanlar üzerinde yüzyıllardır derin izler bırakmış olan büyük bir âlim, şair, düşünür ve mutasavvıftır. Hem Türk-İslam âleminde hem de tüm dünyada eserleri asırlardır beğeniyle okunmuştur ve hâlâ da okunmaya devam etmektedir. Onun geniş halk kitlelerini etkileyen fikirleri, görüşleri ve tasavvuf anlayışı, ölümünden sonra oğlu Sultan Veled tarafından sistemleştirilmiş ve Mevlevilik düşüncesinin temellerini oluşturmuştur

   

       İlk eğitimini babası Bahaeddin Veled’den alan Mevlânâ, çeşitli âlimlerden ilim öğrenip kendini yetiştirdi. Arap dili ve edebiyatı, tefsir, hadis, fıkıh başta olmak üzere birçok ilim dalında derin bilgi sahibi oldu. O, dinî ilimlerin yanı sıra diğer ilim dallarına da ilgi duydu. İlmî ve fikrî kişiliğiyle tanındı. Küçük yaşlarda geldiği ve hayatının büyük bölümünü geçirdiği Konya’da etrafında binlerce insan toplandı. Vaazları ve sohbetleriyle insanların hayranlığını ve saygısını kazandı. Mesnevi, Divan-ı Kebir, Fihi Mafih, Mecalis-i Seb’a, Mektubat onun başlıca eserleri arasında yer almaktadır.

 

     Mevlânâ’nın düşüncelerine dayanan Mevlevilikte sema törenlerinin büyük önemi vardır. Sözlükte işitme, anlamına gelen sema, musiki eşliğinde vecde gelip aşkla dönmeye denir. Semahane denilen mekânlarda yapılan sema törenlerinde naat ve ilahiler okunur, ney ve kudüm vb. aletlerle musiki icra edilir ve belli bir düzen içinde dönülür   Sema, musiki eşliğinde belli bir ritimle dönerek yapılır.

      

     

    Mevlânâ’nın düşüncesinin temelleri Kur’an ve sünnete dayanır. Onun, “Canım tenimde oldukça Kur’an’ın kölesiyim ben. Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım ben...” (1) sözü bu durumu açıkça göstermektedir.

 

    Mevlânâ’da insan sevgisinin önemli bir yeri vardır. O; din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın herkese Allah’ın (c.c.) yarattığı üstün varlık olarak bakar ve insanlara iyilikle, sevgiyle yaklaşır. İnsanların hatalarını affetmek, onlara hoşgörüyle yaklaşmak gerektiğini belirtir. Hataları dolayısıyla insanların incitilmemesini ister.

 

 

 

      8. YUNUS EMRE

     Yunus Emre, Türk milletinin tarih boyunca yetiştirdiği en büyük şairlerden, düşünürlerden ve mutasavvıflardan biridir. Onun hayatı hakkında çok ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Kaynaklarda, Yunus Emre’nin 1240 yılı dolaylarında dünyaya geldiği belirtilmektedir. Yunus Emre, büyük bir gönül insanı olan Tapduk Emre’nin manevi eğitiminden geçmiştir

   Hocasına yıllarca hizmet eden ve kendini tasavvuf yolunda yetiştiren Yunus Emre, tasavvufu en saf ve temiz şekliyle yaşam biçimi hâline getirmiştir. O, hayatı boyunca pek çok şehri dolaşmıştır.

 

   1240 yılında vefat ettiği söylenen Yunus Emre’nin mezarının nerede olduğu tam olarak bilinmemektedir. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde hatta Azerbaycan’da ona ait olduğu söylenen mezarlar bulunmaktadır. Yunus Emre’nin, Rislateü’n-Nushiyye ve Divan adlı eserleri olduğu bilinmektedir.

 

   Yunus Emre’nin doğup yaşadığı dönemde Anadolu Türklüğü, Moğol istilası ve iç siyasi çekişmeler sebebiyle zor günler geçiriyordu. Bunun yanı sıra bu dönem, İslamiyete aykırı yorumların, anlayışların ve düşüncelerin de yaygın olarak ortaya çıktığı zamanlardı. İşte böyle bir dönemde Mevlânâ, Hacı Bektaş Veli, Ahi Evran, Yunus Emre gibi gönül insanları halka yol gösterdiler. Ortaya koydukları eserlerle, samimi sohbetleriyle, şiirleriyle halka İslam’ın en saf, en duru, en doğru şeklini anlatmayı hedeflediler. Yüce dinimizin özünü ifade eden hakikatleri Anadolu insanına aktararak milletimizin birliğini, bütünlüğü korumasında önemli rol oynadılar.

 

   Yunus Emre, şiirlerinde halkın anlayacağı sade bir Türkçe kullanmıştır. Bu yönüyle onun, Türk dilinin korunmasına ve gelişmesine çok önemli katkısı olmuştur. Onun, insanların iç dünyasına hitap eden, onları derinden etkileyen bir üslubu vardır. Yunus Emre’nin az sözle çok mana ifade eden etkileyici şiirleri, asırlardır beğeniyle okunmaktadır. 

 

   

 

 

 

 

     Yunus Emre şiirlerinde Allah (c.c.) ve Peygamber (s.a.v.) sevgisini çok işlemiştir. O, pek çok şiirinde Allah’a (c.c.) olan derin aşkını, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) olan bağlılığını ve özlemini dile getirir. Yunus Emre, şiirlerinde sadece Allah’ı (c.c.) değil, onun yarattığı her şeyi de sevmek gerektiğini belirtir.

 

    Yunus Emre şiirlerinde dinî, ahlaki ve insani değerleri sıklıkla işler. İnsanları Allah’ı (c.c.) sevmeye, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yolundan gitmeye, dinî emir ve yasaklara uymaya, güzel ahlaklı olmaya, tüm canlılara merhametle yaklaşmaya yönlendirir. İnsanların barış içinde, kardeşçe yaşaması gerektiğini belirten     

 

    Yunus Emre, toplumda ayrılığa yol açacak söz ve davranışlardan kaçınılmasını ister. İnsanlar arasında ırk, renk, din, dil ayrımı gözetilmemesini öğütler; başkalarına kin ve düşmanlık beslemenin yanlış olduğunu belirtir. Bu konuyla ilgili olarak bir şiirinde şöyle der:

“ Adımız miskindir bizim, düşmanımız kindir bizim.

  Biz kimseye kin tutmazuz, kamu âlem yârdır bize."

Mevlânâ Türbesi/ KONYA

MEVLANA CELALEDDİN RÛMİ'NİN HAYATI

Unknown TrackUnknown Artist
00:00

GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ/YUNUS EMRE ŞİİRİ

YUNUS EMRE  [temsili resim]

YUNUS EMRE'NİN HAYATI

  • White Instagram Icon

© Copyright 2023 by Elementary school. Proudly created with Wix.com

Contact Us

Tel: 123-456-7890

Email: info@mysite.com

Address

500 Terry Francois Street

San Francisco, CA 94158

bottom of page